Vergi Usul Kanunu 160/A Maddesi Kapsamında Re’sen Terk İşlemi

213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 160/A madde hükmü ile vergi idaresine; “sahte belge düzenleme riski” yüksek olan mükelleflere re’sen terk işlemi yapma yetkisi vermiştir.

İlgili kanun metni şu şekildedir:

“… (Ek:5/12/2019-7194/24 md.) Mükellefiyet süresi, aktif ve öz sermaye büyüklüğü, ödenen vergi tutarı, çalışan sayısı, vergisel yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediği gibi hususlar dikkate alınarak mükelleflerin vergisel uyum seviyelerine yönelik olarak Hazine ve Maliye Bakanlığınca yapılan analiz ve değerlendirme çalışmaları neticesinde sahte belge düzenleme riskinin yüksek olduğu tespit edilen mükellefler vergi incelemesine sevk edilir ve bunlar nezdinde yoklama yapılır.

Yoklamayı müteakip, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından belirlenen esaslar çerçevesinde vergi dairesinin mükellefin sahte belge düzenleme riskinin yüksek olduğuna ilişkin görüşü ve ilgisine göre vergi dairesi başkanı veya defterdarın onayı ile mükellefiyet kaydı terkin edilir ve bu durum mükellefe tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde 153/A maddesinin birinci fıkrasında yer alan asgari teminat tutarından az olmamak üzere, sahte belge düzenleme riskinin yüksek olduğu dönemlerde düzenlenen belgelerde yer alan toplam tutarın %10’u tutarında aynı maddede belirtilen türde teminat verilmesi ve tüm vergi borçlarının ödenmesi şartıyla mükellefiyet, terkin tarihi itibarıyla yeniden tesis edilir. Mükellefiyetin terkin edildiği tarih ile yeniden tesis edildiği tarih aralığında verilmeyen beyanname ve bildirimler, yeniden tesise ilişkin yazının mükellefe tebliğ edildiği tarihten itibaren bir ay içinde verilir ve tahakkuk eden vergiler aynı sürede ödenir. …”

Görüldüğü üzere, vergi idaresine verilen re’sen terk yetkisi, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca belirlenen esaslara göre sahte belge düzenleme riski yüksek olan mükelleflerin mükellefiyet kaydının silinmesini kapsamaktadır.

Bu uygulamanın yürürlüğe konulmasının nedeni, sahte belge düzenlediğinden şüphelenilen mükellefler hakkında yapılan incelemelerin zaman almasından kaynaklanmaktadır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bir eseri olan bu düzenleme ile aylar süren vergi incelemelerindeki süreçlerin baypas edilerek bu süre zarfında daha fazla vergi ziyaı meydana gelmesini önlemek amaçlanmıştır.

Sahte belge düzenlediğinden şüphelenilen mükellefler hakkında yoklama kararı verilir. Maliye bakanlığına bağlı yoklama elemanları, mükellefin iş yeri adresine giderek mükellefin gerçekten bir faaliyetinin olup olmadığının emareleri olabilecek hususları tespit eder ve tutanak altına alır. Bu tutanaklarda, bilinen iş yeri adresinde faal olunup olunmadığı, üretim ve/veya ticaret/faaliyet kapasitesi, depo, tesis, taşıt, makine, teçhizat, demirbaş vb. varlığı, emtia mevcudu, çalışan sayısı, pos cihazı gibi ödeme araçlarının varlığı ve sair hususlar değerlendirilmektedir.

Bunun devamında, vergi idaresi bünyesinde bulunan re’sen terk komisyonları, yoklamada tespit edilen hususlara ek olarak ilgili dönemlere ait beyannameleri, varsa daha önce yapılmış yoklamalara ilişkin tutanakları, tahakkuk, tahsilat ve vergi borcu bilgilerini, alış ve satış ilişkisi içinde olunan mükelleflere ilişkin bilgileri, varsa alış ve satış yapılan mükelleflere ilişkin sahte belge düzenleme ve kullanma fiillerine ilişkin tespitleri analiz ve değerlendirme çalışmalarında kullanır.

Komisyon tarafından yapılan çalışma sonucunda mükellefin sahte belge düzenleme ihtimalinin yüksek bulunması halinde, komisyon re’sen terkin işlemi için ayrıca bir tutanak tutar ve tutanağı vergi dairesi başkanının veya defterdarın onayına sunar. Bu onayın verilmesi halinde mükellefin mükellefiyet kaydı, bağlı bulunduğu vergi dairesinden re’sen terkin edilir yani silinir.

Peki re’sen terk uygulamasında karşılaşılan sorunlar nelerdir?

Öncelikle Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yapılan “analiz ve değerlendirme çalışmaları” kavramı oldukça muğlaktır ve tam olarak ne olduğu bilinmese de yapay zekânın kullanıldığı tahmin edilmektedir. Bu değerlendirmeler de paylaşılmamakta, VUK 160-A hükmüne göre mükelleften “gerekli görüldüğü halde ilave bilgi, belge ve açıklama istenebilir.” Uygulamada ise bu neredeyse hiçbir zaman gerekli görülmemektedir.

Bu nedenle mükellef kendisi hakkında yapılan tespitlerden haberdar olmamaktadır. Buna ek olarak mükelleften hiçbir açıklama veya savunma istenmemekte, mükellefler durumdan sıklıkla mükellefiyetlerinin terkin edilmesi ile haberdar olmaktadır. Üzerine mükellefiyetin yeniden tesis edilmesi için mükelleflerden VUK 153/A kapsamında teminat istenmektedir.

Re’sen terk işleminin yapılması ve mükellefe tebliği ile dava açma imkânı doğmaktadır. Mükellefler her ne kadar idari yargıya başvurup yürütme durdurma talepli dava iptal davası açsalar da; mahkemenin karar vermesine kadar geçen süre zarfında mükellefiyet kayıtları olmayacağından, fatura kesememekte, çok ciddi ticari itibar kayıpları yaşamaktadırlar.

Mükellefin kendisi hakkında yapılan inceleme ve tespitlerden haberdar olmaması, hukukumuzda yer alan “silahların eşitliği ilkesi”nin ihlâline neden olmaktadır. Bu ilke, yargılamanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olmasıdır.

Yine aynı şekilde mükellefin kendisinden savunma veya izahat istenmemesi, Anayasa ile güvence altına alınmış olan “hukuki dinlenilme hakkı”nın ihlâl edilmesine neden olmaktadır. Zira tarafların bilgisine sunulmamış bilgi veya belgelere dayanılarak ceza verilmesi (re’sen terk bir fiili cezalandırma yöntemidir) ile bu ilke ihlâl edilecektir. Şüpheye, varsayımlara ve niyet okumalarına dayalı şekilde mükelleflere bu denli ağır cezalar verilmesi, hukukumuzun temeli olan maddi gerçeğe ulaşma gayesine zarar vermektedir.

Bu makaleyi paylaş

Son Yayınlar